BU DÖKÜMANI WORD DOSYASI OLARAK İNDİRMEK İÇİN
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ
Genel
özellikler:
Bu bölgemiz, Güneydoğu Toroslar'ın etekleri ile Suriye
sının arasında yer alır. Kuzey kenarı, dağların uzanışını izleyerek âdeta bir
yay çizer. Alanı ve nüfus sayısı bakımından coğrafî bölgelerimizin en küçüğüdür.
Yurdumuzun ancak yüzde 8'e yakın bir kısmını kaplar.
Yerşekillerinin sadeliği ile dikkati çeken bir bölgedir. Burada
en geniş yeri platolar kaplar. Bununla beraber, Güneydoğu Anadolu'nun batı ve doğu
kısımları arasında bazı farklar vardır. Bölgenin batı yarısında kuzeydeki dağların
eteklerinden Suriye düzlüklerine doğru
alçalan Gaziantep – Urfa platoları uzanır. Denizden 800 – 500 metre yükseklikte
olan bu plato, Fırat ırmağı ve bu Irmağın kollan ile yarılmıştır. Bölgenin doğu
yarısı biraz dara engebeli ve yerşekilleri bakımından daha çeşitlidir. Bu
kısmın ortasında, geniş bir çanak şeklindeki Diyarbakır havzası yer alır.
Kuzeydeki Hazar gölünden kaynağı alan Dicle ve Toroslardan inen birçok kollan
(Ambar, Batman, Garzan ırmakları) bu havzaya yönelir. Diyarbakır havzası
kuzeyden, Toroslar'ın eteklerindeki tepelikler, güneyden de Mardin eşiği adı
altında tanınan bir yüksek alan çevirir. Batısında ise, Karacadağ yükselir.
Güneydoğu Anadolu'nun en yüksek noktası olan Karacadağ genç, fakat sönmüş, bir
volkandır. Bu dağdan çıkan lav akıntıları binlerce kilometre karelik bir alana
yayılmıştır.
Bölgede ik1im, genel çizgileri ile Akdeniz ikliminin
özelliklerini gösterir. Burada a kışlar en yağışlı, yazlar en kurak mevsimdir. Fakat
Güneydoğu Anadolu deniz etkilerinden uzaktır. Bu sebeple burada Akdeniz ikliminin,
sıcaklık bakımından çok karasal bir çeşidi ile karşılaşılır. Yurdumuzun en
güney kısımlarında yer almasına rağmen, kışın sıcaklık oldukça düşüktür. Don ve
kar yağışı olağandır. Bu, karasal karakterin birli sonucudur. Gene karasallık
sebebiyle, Türkiye'de yazın sıcaklığın en faz-a la yükseldiği bölge Güneydoğu
Anadolu'dur. Bütün Türkiye'de en yüksek sıcaklıklar da bu bölgede ölçülmüştür
(Diyarbakır 46,2; Urfa 46,5).
Başlıca ürünler ve coğrafî dağılışları:
Tahıllar (buğday, arpa, mısır, pirinç) : Tahıl iki sebeple
tarım hayatımızın en önemli ürünüdür: Halkımızın beslenmesinde baş yeri alır;
ekili topraklarımızın (3/4'ü) ve kırsal bölgelerdeki işgücünün en büyük bölümünü
toplar.
Buğday: Halkımızın en önemli besin maddesi ve ihraç malı olan
buğday üzerinde durarak, son 47 yıllık süre içinde, tarımının gidisini izlemek;
ekili alan, üretim ve verim durumlarını belirlemek yerinde olur :
1934-1938 ortalaması 3.4 milyon ton
1939-1945 ortalaması 3.5 milyon ton
1946-1950 ortalaması 3.6 milyon ton
1961 -1979 ortalaması 12.3 milyon ton
1) 1934'den 1950'ye kadar süren onbeş yıl içinde Türkiye buğday üretiminin
3.5 milyon tonda âdeta durağan kaldığını
görüyoruz.
Aynı yıllarda buğday ekili topraklar da yine 4 milyon
hektar dolaylarında durağan kalmıştır. Bu dönemde üretim hemen tamamen iklim koşullarına
bağlı idi. Bu koşulların iyi veya kötü olmasıyla yıldan yıla değişiyordu. Örneğin
1948 yılı 4.8.1949 yılı ise 2.5 milyon tonla en yüksek ve en düşük rekolte
(elde edilen toplam ürün) yıllarıdır ve görüldüğü gibi arasında iki kat fark
vardır. Oysa aynı dönemde Türkiye’nin nüfusu 16 milyondan 21 milyona
yükselmiş, 5 milyona yakın artmıştır. Böylece tohumluk dahil, kişi başına
yılda düşen buğday miktarı 218 kg'dan 172 kg'a inmiştir.
2) 1950 -1963 arası, buğday tarımı bakımından dikkat
çekicidir. Bu dönemde gerek ekili alanlar, gerekse üretim bir
"sıçrama" göstermiş, ekili alan iki kata yakın genişlerken, üretim
de 5 milyon tondan 10 milyona ulaşmıştır.
Uzun süre ortalama 3.5 milyon tonda kalan
buğday üretiminin böylece iki kata çıkması ülkemiz ekonomisi için kuşkusuz
sevindirici bir olaydır. Fakat bu artığın nedeni, tarım tekniğinde
iyileştirmeği gerçekleştirerek verimin artırılmış olmasına bağlanamaz. Burada
rol oynayan etken, çok sayıda traktör kullanmak ve tarla alanlarını mera,
çayır hatta yer yer ormanlar zararına da olsa artmış olmaktır. Bu ise, yararları
yanında sakıncaları da olan bir yoldur.
3) 1963'den günümüze kadar uzanan döneme gelince: Buğday
üretimi 1963'ü izleyen ilk yıllarda yeniden duraklamış, hatta bazı yıllar 1963
düzeyinin de altına inmiştir. Çünkü yeni tarım alanları açmaya dayanan yol
artık ülke yararına ters düşmüştür. Fakat, şu gerçek de artık gün ışığına
çıkmıştır : "Türkiye, giderek büyüyen buğday gereksinimini ancak verimi
artırmakta karşılayabilir". Bunun için de uygulanan tarım politikasını
değiştirerek, yeni makineler kullanmak, sulamayı ve özellikle gübre tüketimini
artırarak üretimi doğal koşulların etkisinden mümkün olduğu kadar kurtarmak
gereği anlaşılmıştır. Bu yoldaki girişimler sonunda, buğday üretimimiz, bu kez
daha çok verimin artmasına bağlı olarak yeniden büyümeğe başlamıştır. Meselâ
1969'dan beri üretim hiç bir yıl 10 milyon tonun altına düşmediği gibi, son
yıllarda 14 -17.5 milyon tona kadar ulaşmıştır. Çünkü eskiden hektar başına
10-12 kental olan verim yükselmiş ve bazı yıllar 18 kentale kadar çıkmıştır.
Türkiye’de buğday üretiminin dağılış
(ortalama üretime göre)
Haritada buğday tarımının coğrafî dağılışını görüyoruz.
Anadolu ve Trakya'nın iç kesimlerini kaplayan bozkırlar Türkiye'nin en önemli
tahıl üretimi alanlarıdır. Buna karşılık kıyılar, özellikle çok yağışlı ve
yazın oldukça serin olan Karadeniz kıyıları, dağlık alanlarla, arpa, çavdar gibi
tahıllara daha elverişli olan Doğu Anadolu'nun yüksek ovalan buğdayın az
yetiştiği yörelerdir. Zaten Türkiye üretiminin ortalama % 40'ını îç Anadolu
bölgesi (başta Konya ili olmak üzere) karşılamaktadır.
Arpa, mısır ve
pirinç: Arpa. tahıllar arasında ekim
alanının genişliği ve üretimi bakımından ikinci sırayı alır. Coğrafî dağılışı
hemen tamamen buğday gibidir; İç Anadolu bölgesi yine başta gelir ve Türkiye
üretiminin ortalama üçte birini sağlar.
Arpa, bira endüstrisinin bir sayılı hammaddesidir. Ortalama
3.5-5.3 milyon ton yıllık üretimle Türkiye başlıca üretici ülkeler arasında yer
alır.
Türkiye’de mısır
üretiminin dağılışı (ortalama üretime göre)
Mısır tarımının coğrafî dağılışı öteki tahıllara uymaz. Bir yaz
bitkisidir; kıştan sonra ekilir, yaz sonlarında hasat edilir. Bu sebeple
ilkbahar ve özellikle yaz mevsiminin yağışlı olması veya Aşağı Sakarya
havzasında olduğu gibi, toprağın nemli, yeraltı su örtüsünün yüzeye yakın bulunması
gerekir. Haritada görüldüğü gibi, daha çok kıyı bölgelerimizde, özellikle
Karadeniz kıyılarında yetiştirilir. Bu kıyılarda öteden beri buğdayın yerini
alan bir besin olarak tüketilir.
Mısır üretimimiz son yıllarda l milyon tonu aşmışsa da,
dünya ülkeleri arasındaki yerimiz önemsizdir (A.B. Devletleri 140 -180, Arjantin
10, Brezilya 15, hattâ Romanya ve Yugoslavya 8'er milyon ton).
Pirinç: Aslında Muson Asyası ülkelerinin ürünü olan pirinç, bazı
Akdeniz ve Orta Doğu ülkeleriyle birlikte memleketimizde de yetiştin lir.
Tanırımın coğrafî dağılışı hiç bir toprak ürününe benzemez. Eğer pirinç
yetiştirilen yerler büyük ölçekli bir haritada işaret edilirse, bazı
akarsularımızın vadileri boyunca uzanan dar şeritler meydana getirdiği
görülecektir. Çünkü pirinç akarsu vadilerinden uzaklaşamaz; yetişme döneminin
bir bölümünü "çeltiklik" denilen, özel surette hazırlanmış ve su ile
Ceylanpınar 47,6 derece). Yaz aylarının ortalama sıcaklığı bile 35 - 40 derece
arasındadır. Bu yüzden buharlaşma çok fazladır. Oysa bu sırada hemen hiç yağış
düşmez. Bu durumda, uzun yaz mevsimi boyunca bütün bölgede çok şiddetli bir
kuraklık hüküm sürer. Zaten yıllık yağış tutarları da pek fazla değildir.
Bölgeye ortalama 500 milimetre dolayında yağış düşer. Bu miktar, İç
Anadolu'dan biraz daha fazladır. Fakat, sıcaklık yüksek olduğu için Güneydoğu
Anadolu Türkiye'nin başlıca yarıkurak alanlarından biridir. Bazı yıllarda
yağışlar, ortalamanın da çok altına iner. Bu gibi yıllarda bölge âdeta yarı
çöle dönüşür. Yapılan incelemelere göre, ortalama 10 yılda bir bölge böyle
şiddetli bir kuraklığın etkisi altına girer.
Bitki örtüsü bakımından Güneydoğu Anadolu,
yurdumuzun en fakir bölgelerinden
biridir. Ormanla kaplı alanların oranı %3
kadardır. Bölgenin ancak biraz daha fazla yağış alan bazı yüksek
kısımlarında (Torosların eteklerinde ve Mardin eşiğinde), genellikle meşelerden
oluşan seyrek ormanlara rastlanır.
Bunun dışındaki yerler steplerle
kaplı, hatta bazı yerlerde çölümsü step görülmektedir. Özellikle Urfa dolaylarındaki
platolar bölgenin en çıplak, orman bakımından en fakir kısımlarıdır. Buralarda
orman alanları, arazinin yüzde birini bile bulmaz. Güneydoğu Anadolu'nun orman
bakımından bu fakirliği, yarıkurak iklimi île,
kuşkusuz, ilgilidir. Fakat bunda, ormanların binlerce yıldan beri
çeşitli sebeplerle tahrip edilmiş olması da önemli bir rol oynamıştır.
Ormanların çok daralması, zaten yarıkurak olan bu iklim alanında yazın kendini
gösteren su kıtlığını daha da şiddetlendirmiştir.
Bölgeden Fırat, Dicle ve bunların kolları geçer. Fırat ve
Dicle yurdumuzun en çok su geçiren büyük akarsularıdır. İlkbaharda yağmurlar
ve eriyen karlarla beslenerek kabarırlar. Fakat, şiddetli buharlaşma ile çok su
kaybettikleri ve karla beslenmeleri azaldığı için yaz sonunda seviyeleri çok
alçalır. Dicle'yi, Güneydoğu Toroslar'dan inen birçok ırmak besler. Bunlardan bazıları
Dicle'den de çok su geçirir. Şiddetli bir yaz kuraklığının etkisinde olan bu
bölgede bütün bu ırmaklar, tarım, yerleşme gibi bakımlardan çok büyük bir önem
taşırlar. Bunlardan içme suyu ve sulama için yararlanılır. Fakat çoğu yerde bu
ırmaklar platolar içine gömülmüş, derin vadiler içinde akarlar. Bu sebeple
bunlardan, kanallar açarak sulama bakımından kolayca faydalanmak ve böylece kurak
iklimin olumsuz etkilerini gidermek imkânı yoktur. Çünkü, vadi tabanlarındaki
sınırlı ekim alanları, özellikle bostanlar ve sebze bahçeleri dışında, başlıca
tarım alanları platoların yüzeyinde, akarsu yatağından daha yüksektedir. Bu
yüzden, bölgedeki su sorununun çözümlenmesi ancak büyük para ve emek
sarfederek kurulacak tesislerin yapımına bağlıdır.
Güneydoğu Anadolu, nüfusu en az olan bölgemizdir. Türkiye
nüfusunun ancak yüzde 6 kadarı burada yaşar. Fakat yüzölçümü küçük olduğundan
nüfus yoğunluğu, Doğu Anadolu'dakinden daha yüksek, hemen hemen İç Anadolu'daki
kadardır (kilometre kareye ortalama 30 kişi
dolayında). Nüfus dağılışı, her şeyden önce iklim şartlarına, su teminindeki
kolaylığa ve bunlara bağlı olan tarım imkânlarına bağlıdır. Bu sebeplerle
nüfus, bölgenin daha nemli olan batı kısmı ile, Mardin eşiği ve Toros
eteklerinde kümelenmiştir. Buralarda yoğunluk Türkiye ortalamasına yaklaşır,
hatta bazı yörelerde geçer. Buna karşılık, Fırat ve Dicle arasındaki kurak
stepler Türkiye'nin en tenha alanlarındadır.
Beşerî coğrafya bakımından, bölgenin başlıca
özelliklerinden biri der çok eski bir yerleşme ve uygarlık alanı olmasıdır.
Güneydoğu Anadolu tarihteki ünlü "Verimli Hilâl" in orta kısmını
meydana getirir. Amanos, Güneydoğu Toros ve Zagros dağlarının çizdikleri yayın
önünde, Akdeniz kıyılarından İran körfezine doğru âdeta bir hilâl gelelinde
uzandığı için bu isimle anılan bu alanın, uygarlık evriminde çok büyük rolü
vardır.
'Zamanımızdan 8-9 bin yıl kadar önce, insanların bazı
yabanî bitkileri ve hayvanları ilk defa olarak evcilleştirdikleri, avcılık ve
toplayıcılıktan tarım ekonomisi basamağına yükseldikleri bölge burasıdır. Bu,
uygarlık evriminde gök önemli bir aşamadır. Evcilleştirilmiş tahıllardan ve hayvanlardan
bazıları bu bölgede hâlâ daha yabanî olarak da görülür. Daha sonraki çağlarda
da bu bölge birçok uygarlıklara sahne olmuş, kültür ve tarım tekniği ile ilgili
birçok bilgiler buradan öteki bölgelere yayılmıştır.
Ekonomik bakımdan Güneydoğu Anadolu, her şeyden önce, tarım
ve hayvancılık gelirlerinin yüksek olduğu bir bölgemiz olarak göze çarpar.
Ekili - dikili topraklarının oranı Türkiye ortalamasının üstündedir. Bu oran,
kuzey komşusu Doğu Anadolu'dakinden iki kat daha fazladır. Bu ilhakımdan
Akdeniz bölgemizi de geçer. Fakat tarıma ayrılan topraklar, bölge içinde
batıdan doğuya gidildikçe genel olarak azalır. Yarıkurak iklimine ve zaman zaman
bölgeyi etkileyen şiddetli kuraklıklara rağmen, ekili - dikili toprakların bu
kadar yüksek bir orana erişmesi ilk bakışta yadırganabilir. Fakat bu durum,
bölgenin yerşekilleriyle ilgili bir sonuçtur. Gerçekten de Güneydoğu Anadolu'da
tarım yapılabilecek düzlükler çok yaygındır. Toprakları da genellikle verimlidir
sulandığı takdirde çok yüksek verim sağlar. Bununla beraber, yarıkurak iklim
yüzünden, nadasa ayrılan toprakların oranı da çoktur. Bu bakımdan bölge, başka
bir yarı-kurak bölgemiz olan İç Anadolu'ya benzer. Sıcaklık şartları elverişli
olduğu için, toprak ürünleri çok çeşitlidir. Bununla beraber en çok, buğday,
arpa, darı ve pirinç gibi tahıllarla, bazı baklagiller (özellikle mercimek) ve
ayrıca batı kısmında büyük ölçüde bazı meyveler yetiştirilir.
Güneydoğu Anadolu'da hayvancılık, en az tarım kadar
önemlidir, hatta bazı yörelerinde önemi, tarla iğlerinden de fazladır. En çok
koyun Eve keçi gibi yarıkurak şartlara daha kolay uyan küçükbaş hayvan
beslenir. Hayvancılıkla geçinen bir kısım halk göçebedir. Bunlar yazın yüksek
yerlere, Karacadağa ve Toroslara sürüleri ile çıkarlar. Kışı da, bölgenin daha
sıcak olan düzlüklerinde, havzalarında geçirirler. Canlı hayvan satışı ile,
yapağı, tiftik, kıl, deri ve yağ gibi hayvan ürünleri bölgenin önemli gelirleri
arasındadır. Nüfus sayısı az olduğundan, Güneydoğu Anadolu tarım ye hayvan
ürünlerinin fazlasını öteki bölgelerimize yollar.
Bölgenin en büyük yeraltı zenginliği, doğu
yarısında, Diyarbakır ve Siirt çevresindeki petrol yataklarıdır. Türkiye'de
üretilen petrolün hemen tamamı buradan çıkarılır. Adıyaman çevresinde de az
miktarda petrol elde edilir. Krom, manganez, demir, asfaltit ve fosfat yatakları,
bölgenin çeşitli yerlerinde rastlanan, fakat henüz değerlendirilemeyen diğer
yeraltı kaynaklarıdır.
Bölgenin Türkiye Ekonomisindeki Yeri :
Güneydoğu
Anadolu'nun tarım olanakları büyüktür.
Hava şartları bakımından
elverişli geçen yıllarda büyük miktarda ürün alınır. Türkiye tahıl üretiminin
ortalama yüzde 7 kadarını, mercimek üretiminin yarıdan çoğunu bu küçük bölge
sağlar. Hayvan sayısı ve hayvansal ürünleri de fazladır. Oysa nüfus azdır. Bu
nedenle Güneydoğu Anadolu, bazı toprak ve hayvan ürünlerinin ihtiyaçtan fazla
üretildiği bir bolluk bölgesi olarak ekonomimize katkıda bulunur. Bununla
beraber bu katkı, Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerinin katkıları kadar büyük
değildir. Fakat sulama olanakları sağlandığı, mevcut sulama tesisleri
genişletildiği, tarım çalışmalarında
gerekli düzenlemeler yapıldığı takdirde,
bölgenin tarım ürünleri bakımından Türkiye ekonomisinde bugünkünden çok daha
önemli bir yer alacağı kuşkusuzdur. Bu amaçla Fırat ve kolları üzerinde çok
büyük barajlar yapımına girişilmiştir. Bunlar işletmeye açılarak büyük ölçüde
elektrik üretildiği ve geniş alanlarda sulu tarım yapıldığı zaman, Güneydoğu
Anadolu'nun görünümü temelinden
değişecektir.
Bugün için Güneydoğu Anadolu, her şeyden önce, petrol
yataklarıyla yurt ekonomisinde özel bir yer işgal eder. Türkiye'de her yıl
üretilen 3 milyon ton dolayındaki petrolün tamamı buradan elde edilir. Petrol
tüketimimiz yılda 15 milyon tonu aştığına göre, demek ki bu çok önemli ve
pahalı maddeye olan ihtiyacımızın 1/4 kadarını Güneydoğu Anadolu : karşılar.
Türkiye'nin petrol rezervinin ne kadar olduğu henüz tam olarak bilinmiyor.
Bununla beraber, bu rezervin en büyük kısmı da, büyük bir olasılıkla, gene
Güneydoğu Anadolu'dadır.
Bu bölgemizin petrol ekonomisi bakımından önemi, Irak
petrol üretim alanlarını (Kerkük yatakları) Güneydoğu Anadolu üzerinden Akdeniz
kıyılarına (Yumurtalık limanı) bağlayan petrol borusunun (pipe-line) işletmeye
açılması ile daha da artmıştır. Uzunluğu 900 kilometre kadar olan bu boru hattı
yılda 25 milyon ton kadar Irak petrolünü Akdeniz kıyısına taşıyabilir. Bu
sayede Türkiye, petrolün topraklarımızdan geçiş hakkı olarak, gelir elde ettiği
gibi, Irak'tan satın aldığı petrolü de en ucuz şekilde yurda ithal eder.
Yorum Gönder