BU DÖKÜMANI WORD OLARAK İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN
Orta Asya Türk Devletlerinde Kültür ve
Uygarlık
Göktürkler:
552-745 yılları arasında Orta Asya’da Ötüken’de hüküm süren büyük
Türk hanedanıdır. Tukyular 6. yy.ın ilk yarısında Altay dağlarının eteklerinde
Juan-Juan’lara bağlı olarak
yaşıyorlardı. Çin imparatoru, Türkler ile dostça ilişkiler kurmak amacı
ile Tukyuların başı Bumin’e bir elçi
gönderdi(535). Bir yıl sonra da Bumin’in gönderdiği elçi Çin imparatoruna kendi
ülkesinin ürünlerini hediye olarak
sundu. Bu sıralarda, Tukyular gibi Juan-Juan’lara bağlı olan Töles’ler ayaklandılar(551);
Juan-Juan kağanı, Bumin’i bu ayaklanmayı
bastırmakla görevlendirdi. Töles’leri yenilgiye uğratarak itaat altına
alan Bumin, Juan-Juan kağanı Anakay’ın kızını istedi. İsteğinin
reddedilmesi üzerine Çin imparatoruyla
bir anlaşma yaptı (551) ve bir Çinli prensesiyle evlendi.
Bir yıl sonra Bumin Kağan,
Juan-Juan’lara karşı başkaldırdı;
Huayman’ın kuzeyinde Juan-Juan ordusunu yendi, Juan-Juan’lara bağlı
boy ve ülkelerin büyük bir kısmını eline geçirdi. Sonra kendini
kağan ilan ederek İlig Han ünvanını
aldı. Juan-Juan’ların bir kısmı
daha sonra Avarlar kavim adı ile Karadeniz ve Balkanlara geldiler.
Bumin ve kardeşi
İstemi Kağan ülke sınırlarını doğuda ve batıda genişletmek, Juan-Juan’lara
bağlı ülkeleri ele geçirmek amacı ile birçok sefer yaptılar. Sonunda Kingan
dağlarından, Demirkapı’ya kadar uzanan bölgeye hakim oldulra. Böylece Bumin
Kağan ve İstemi Kağan tarafından, bir çogu Türk ırkından olan boylar
birleştirilerek ilk defa Türk adını taşıyan bir imparatorluk kurulmuş
oldu(552). Orta Asya’da büyük askeri ve siyasi nüfus kazanan Göktürkler, Sasani
hükümdarı Hüsrev Nuşirevan ile anlaştılar, Çin ipek ticaret yolunu ellerine
geçirdiler; Batı Türkistan’da Soğd iline kadar Türk hakimiyetinin yayılmasında
ve Batı Türkistan’ın bütünüyle türkmenleşmesinde önemli rol oynadılar.
Göktürkler, eskiden
Hyung-un Kağanlarının ordugah olarak kullandıkları Ötüken dağları çevresini
merkez olarak seçtiler. Bölgede başka Türkboyları da bulunuyordu.
Bumin Kağan ölünce sırası ile oğulları
K’olo, Mu-han ve T’o-po tahta geçtiler. Özellikle Mu-han, amcası İstemi Yabgu
ile Batı Türkistan’daki Akhunlara karşı yapılan bir çok sefere
katıldı(563-567).
To-po ölümünden sonra Doğu ilinde tahta kimin geçmesi gerektiği
konusunda anlaşmazlık çıktı. Türk büyükleri ilkin T’o-po’nun yerine Mu-han’ın
oğlu Talo-pi-en’i tahta geçirmek istediler, fakat Talo-pi-en’in annesi soylu
bir aileden değildi. Bunun üzerine Kağanoğullarından An-lo kağan olarak
tanındı. An-lo, Talo-pi-en’in tehlikeli davranışları üzerine tahtı Şapolyo’ya
bıraktı. Şapolyo ordugahını Ötüken dağı çevresine kurdu. Çe-u ailesinden bir
Çin prensesi ile evlendi. Bu sırada Çin’de yönetim, Çe-u hanedanını deviren Suy
hanedanının eline geçti. Bu durum karşısında Şapolyo Kaşan karşısının mensup
olduğu Çe-u hanedanının meşru haklarını korumak amacıyla harekete
geçti. Çin imparatoru , nazırı
Çang-sun-çing ile birlikte Türk boylarının arasını bozmaya çalıştı; ilkin Batı
Türkleri yabgusu Tien-kiu’yu Kağan olarak
tanıdılar; Şapolyo’nun kardeşi Çu-Lo-heu’yu kurnazca Çin’e bağlamaya
zorladılar. Şapolyo, Çin üzerine 562 ve 683 yıllarında iki sefer yaptı. Bu
arada Şapolyo ile Mu-han’ın oğlu Apo-han arasında çarpışmalar oldu. Şapolyo
daha önce Apo-han’ın ilini basarak annesini öldürmüş, bunun üzerine Apo-han da
batıya amcasına sığınmıştı. O sıralarda Şapolyo’nun yiğeni Tıkınca da isyan
çıkarmıştı. Bu mücadeleler sonunda Göktürkler siyasi birliğini kaybederek Doğu
ve Batı olmak üzere ikiye bölündü(582).
Batı
Göktürk Kağanlıgı:
582 yılında ikiye ayrılan bu iki
Göktürk kanadı, hâkimiyet mücadelesi yüzünden birbirlerinin düşmanı hâline
gelmişlerdi. Batı Göktürkleri'nin başında bulunan İstemi Yabgu'nun oğlu Tardu,
bir yandan doğuya üstünlüğünü kabul ettirmek için uğraşırken, bir yandan da
batıda yeni fetihlere girişmişti. Bu faaliyetleri neticesinde Maverâünnehir ve
Harezm bölgesi yanında Ötügen, Kuzeybatı Moğolistan ve Kaşgar'a kadar
hâkimiyetini genişletti. Ancak Tardu, Göktürk birliğini sağlamak için çok
şiddetli davranıyordu. 601 yılında Çin başkenti yakınlarında yapılan savaştan
sonuç alınamaması pek çok Türk ve yabancı kavimlerin isyanına sebep oldu.
Tardu, bu isyancılar ile baş edemeyerek 603 yılında tarih sahnesinden çekildi.
Tardu'dan sonra Batı Göktürkleri'nde iç karışıklıklar uzun yıllar devam etti.
Bir ara Tardu'nun torunu olan Tong-Yabgu zamanında (619 -630) devlet nizamı
sağlanmış ise de 630 yılında bir mücadelede ölmesi, Batı Göktürklerinin sonunu
hazırlamıştır. 630 yılı Göktürk tarihî için kara bir yıl olmuş, her iki Göktürk
devleti de aynı yıl içerisinde Çin'e bağlanmıştır.
Hunlar:
a) ASYA HUNLARI
Ana vatan coğrafyası içerisinde kurulan ilk büyük Türk Devleti Hun Devletidir. Çin kaynaklarında Hiung-nu diye adlandırılan Hunlar ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. I. bin yıllarına kadar çıkmaktadır. Ancak Çin kaynaklarındaki bilgiler, Hunların güçlenmeleriyle birlikte M.Ö. IV. yüzyılın sonlarına doğru artmaktadır. Bu tarihlerde Hunlar, Ötügen merkez olmak üzere Orhun bölgesi ve Altay dağları civarında oturuyorlardı.
Ana vatan coğrafyası içerisinde kurulan ilk büyük Türk Devleti Hun Devletidir. Çin kaynaklarında Hiung-nu diye adlandırılan Hunlar ile ilgili ilk bilgiler M.Ö. I. bin yıllarına kadar çıkmaktadır. Ancak Çin kaynaklarındaki bilgiler, Hunların güçlenmeleriyle birlikte M.Ö. IV. yüzyılın sonlarına doğru artmaktadır. Bu tarihlerde Hunlar, Ötügen merkez olmak üzere Orhun bölgesi ve Altay dağları civarında oturuyorlardı.
M. Ö. III. yüzyılın
ikinci yarısına doğru Hiung-nu yani Hun boylarının Çin üzerindeki baskıları
iyice artmıştır. Çinliler, kuzeyden gelen saldırılara karşı, çok eski
devirlerden itibaren kuzey sınırı boyunca savunma duvarları yapmaya
başlamışlardı. Nihayet artan Hun saldırılarına karşı, sınırdaki bu duvarların
birleştirilmesi M.Ö. 214 yılında tamamlanmış ve meşhur Çin Seddi ortaya
çıkmıştır.Hunların bilinen ilk hükümdarı, Şanyü ûnvanını taşıyan, Tuman
(Teoman)dır. Hunlar, Teoman zamanında güçlü bir siyasî birlik olarak ortaya
çıkmışlardır. Teoman, oğlu Mete ile giriştiği siyasî mücadele neticesinde
ortadan kaldırılmıştır (M.Ö. 209). Çin kaynaklarının Mete (Mao-tu) adını
verdikleri bu büyük hakanın adının Türkçe karşılığının, Bagatur veya Bahadır
gibi bir ad olduğu sanılmaktadır. Mete, Hun tahtının meşru varisi olmasına
rağmen, üvey annesinin kışkırtmasıyla, babası tarafından Hunların düşmanı olan
Yüeçilere rehin olarak verilmişti. Buradan kaçmayı başaran Mete, babasına karşı
mücadeleye girişti.
Sıkı bir disiplin
altında yetiştirdiği ordusuyla babasını yenerek ortadan kaldırmıştır. Böylece
M.Ö.209 yılında Hun çağının en parlak devri olan Mete devri de başlamış
oluyordu. Bu tarihî olay "Oğuz Kağan Destanı"nda, Oğuz Kağanın
babasıyla yaptığı mücadeleye ilham olmuştur.Devleti yeniden teşkilâtlandıran
Mete, doğudaki Moğol-Tunguz kabileleri birliği Tung-hular'ın ısrarlı toprak
taleplerine savaş ile karşılık verip onları perişan ettikten sonra,
güney-batıya dönerek, İpek Yolu'na hâkim durumdaki Yüeçilerin üzerine yürüdü.
Yüeçileri daha batıya sürdü. Ardından Çin topraklarına giren Mete, Çin
İmparatoru Kao-ti'nin 320 binlik tamamı piyadelerden oluşan ordusunu, Turan
taktiği ile çember içine aldı. İmparator, ancak Hunların bütün şartlarını kabul
ederek kendisini ve ordusunu kurtarabilmiştir(M.Ö.201) Yapılan anlaşmaya göre
Çin İmparatoru, Hunların yaşadığı bütün toprakları Hun devletine bırakmayı,
yıllık vergi yanında yiyecek ve ipek vermeyi kabul etmek zorunda kalmıştır.
Bir süre sonra Mete, Isık göl etrafında
oturan Vusunları hâkimiyeti altına aldı. Böylece devletin sınırları, bütün konargöçer kavimleri bir bayrak
altında toplamış ve M.Ö. 177'de Çin hükümdarına yazdığı mektupta "Eli ok
ve yay tutan herkes Hun oldu" diyerek millet olma şuuruna güzel bir örnek
vermiştir. Büyük Hun Hakanı Mete'nin yönetim ve askerlik alanında yaptığı
düzenlemeler, Türk devlet geleneğinde önemli bir başlangıçtır.
Mete M.Ö. 174'te
ölünce yerine oğlu Kiyük geçti. Kiyük, Tanrı dağları civarını ellerinde tutan
Yüeçiler'i, kesin olarak mağlup ederek, batıya sürmüş, Yüeçilerin batıya göçü
ise Batı Türkistan, Afganistan ve Hindistan için önemli sonuçlar doğuracak olan
bir kavimler hareketine sebep olmuştur. Mete'nin Çin ile yaptığı anlaşma, onun
döneminde de devam etmiş ancak M.Ö.166 yılında Çin'e bir sefer düzenlemiştir.
Kiyük'un ölümünden
sonra (M.Ö.160) Çin, politikasını değiştirerek, Hunlara üstünlük sağlamak için
büyük reformlara girişmiş ve ordusunu Hunları örnek alarak yeniden tanzim
etmiştir. Ayrıca Hun siyasî birliğini içten parçalamak maksadıyla iç
mücadeleleri ve bazı kavimleri kışkırtmıştır. Bu faaliyetlerinin sonuçlarını
almakta gecikmeyen Çin, Kiyuk'un oğlu Kun-şin (M.Ö.160-126) devrinden itibaren
inisiyatifi ele geçirir. Bu dönemden sonra gerileme dönemine giren Hun akınları
kuzeyde durdurulurken, Çin'in karşı saldırıları ile İpek Yolu üzerindeki
memleketler de birer birer elden çıkmaya başlamıştır. İpek Yolu'nun kontrolünün
Çinlilerin eline geçmesi Hunlar için tam bir yıkım olmuş, iktisadî ve siyasî
bakımdan yaşanan zorluklar Hunların ikiye bölünmesiyle neticelenmiştir. M.Ö. 58
yılında tahta çıkan Ho-han Ye'nin sıkıntıları aşmak için Çin'e tâbi olunması
gerektiği fikrini savunması ve bunu şerefsizlik sayan kardeşi Çi-çi'nin ona
karşı çıkması üzerine Hunlar ikiye bölündüler.
Ho-han-ye Çin
himayesini kabul edip, halkının bir kısmını Çin'in kuzey sınırındaki Ordos'a
gönderirken, Çin'e bağlanmayı kabul etmeyen Çi-çi, kendine bağlı boylarla
batıya çekildi (M.Ö.54 ) ve Çu-Talas boylarında bağımsızlığını ilân etti.
Çi-çinin kurduğu Batı Hun Devleti fazla ömürlü olamadı. Çi-çi, Talas ırmağı
boylarında kurduğu şehirde kalabalık Çin ordularının muhasarasına maruz kaldı.
Meydan savaşına alışkın olan Hun ordusu, kale savunmasında başarılı olamayarak,
Çinliler tarafından imha edildi (M .Ö. 38) ve böylece batıdaki Hun devleti
yıkılmış oldu. Çin'e bağlanan Hunlar da kısa bir süre için güçlenmişlerse de
M.S.48 yılında bu devlet de kuzey ve güney olmak üzere ikiye bölünmüştür. Kuzey
Hunları, batıdaki Hunlarla birleşirken, Güney Hunları Çin sınırına yerleşmiş ve
M.S.216 yılına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Çin hâkimiyetindeki 5
bölgede 19 boy hâlinde teşkilâtlanan Hunlar, gittikçe çoğalarak siyasî bir güç
oluşturmuşlar ve nihayet 4.yy'dan itibaren, Çin'deki iç savaşlardan da
yararlanarak, Kuzey Çin'de dört devlet kurmuşlardır:
1-Kuzey Çin merkezli, Han ve Ön Chao devleti (304-329)
2-Kuzey-doğu Çin merkezli, Arka Chao devleti (319-351)
3-Kansu'da, Kuzey Liang devleti (401-439)
4-Ordos'ta, Hsia (407-431)
1-Kuzey Çin merkezli, Han ve Ön Chao devleti (304-329)
2-Kuzey-doğu Çin merkezli, Arka Chao devleti (319-351)
3-Kansu'da, Kuzey Liang devleti (401-439)
4-Ordos'ta, Hsia (407-431)
Bu Hun devletlerinin
ortak özelliği, hâkimiyetlerini Çin'in tamamında meşru kılmak maksadına sahip
olmaları ve bu nedenle de Çin isimlerini seçmeleridir. Nitekim devlet anlayışı
ve yaşayış bakımından bu devletler Hun karakterini muhafaza etmişlerdir.
b.) AVRUPA HUNLARI
Hunların batıya yönelişleri, Çu-Talas boylarında devlet kuran Çi-çi Han ile başlar ve M.S. II. yüzyıldan itibaren yoğunlaşır. Doğuda Çin'in ve Moğol kökenli kavimlerin baskısı Hunların bir kısmını Çin içlerine yöneltirken bazı Hun boylarının da batıya göçmelerine sebep olmuştur. Ayrıca kuraklık ve kıtlığın baş göstermesi ile ağırlaşan hayat şartları, batı da Hun nüfusunun hızla artmasına yol açmıştır. Böylece Hun kitleleri batı Türkistan'da birikmeye başlamışlardı. Bu Hun birikintilerinin bir kısmı, sonradan İran'a ve Hindistan'ın kuzeyine inerek Akhun devletini kuracaklardır. Bazıları da, Güney Rusya'ya doğru yöneleceklerdir. İşte Avrupa Hunlarının ortaya çıkmaları ve yayılmaları, Türkistan'daki bu kavimler hareketine dayanıyordu.
Hunların batıya yönelişleri, Çu-Talas boylarında devlet kuran Çi-çi Han ile başlar ve M.S. II. yüzyıldan itibaren yoğunlaşır. Doğuda Çin'in ve Moğol kökenli kavimlerin baskısı Hunların bir kısmını Çin içlerine yöneltirken bazı Hun boylarının da batıya göçmelerine sebep olmuştur. Ayrıca kuraklık ve kıtlığın baş göstermesi ile ağırlaşan hayat şartları, batı da Hun nüfusunun hızla artmasına yol açmıştır. Böylece Hun kitleleri batı Türkistan'da birikmeye başlamışlardı. Bu Hun birikintilerinin bir kısmı, sonradan İran'a ve Hindistan'ın kuzeyine inerek Akhun devletini kuracaklardır. Bazıları da, Güney Rusya'ya doğru yöneleceklerdir. İşte Avrupa Hunlarının ortaya çıkmaları ve yayılmaları, Türkistan'daki bu kavimler hareketine dayanıyordu.
Batıya kayan Hun kitleleri
IV. yüzyılın ortalarına doğru siyasî bir birlik kurarak İtil(Volga) kıyılarına
ulaşmışlardır. Hunlar başlarında Balamır olduğu hâlde önce Don-Dinyeper
nehirleri arasında yaşayan Ostrogotlar'ı ağır bir yenilgiye uğrattılar(374) ve
ardından ileri hareketlerine devam ederek, daha batıda yer alan Vizigotlar'a
ağır bir darbe vurdular(375). Hunların harekete geçirdiği İran, Slâv, Germen
menşeli çeşitli kavimlerin birbirlerini yerlerinden atmak suretiyle batıya
doğru hızla akan büyük bir Kavimler Göçü böylece başlamış oluyordu.
Bir yüzyıl kadar devam
eden Kavimler Göçü, Avrupa ve dünya tarihî açısından çok önemli sonuçlar
doğurmuştur. Bu göçler neticesinde Roma İmparatorluğu sarsılmış, 395 yılında
ikiye ayrılmış, 495'te ise batı Roma yıkılmıştır. Bu olaylar Orta Çağ'ın
başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Çünkü bu dönemle beraber, Avrupa'da
"feodalite" merkezî imparatorlukların yerini almış, bugünkü
Avrupa'nın siyasî ve etnik yapısı bu dönemde şekillenmiştir.
Uygurlar:
Uygurlar
hakkındaki bilgiler, Çin yıllıkları ile Göktürk ve Uygur kitabelerinde
bulunmaktadır. Uygur kelimesine çeşitli anlamlar verilmekle birlikte en kabul
göreni; akraba, müttefik anlamında olanıdır.Uygurlar Çin kaynaklarında Hunların
soyundan gösterilmekte-dir. V. yüzyılda Orta Asya'nın büyük bir kısmına
yayılmış olan Töleslerin bir boyu olarak karşımıza çıkmaktadır. Uygurlar bu
dönemde Kao-çı (yüksek tekerlekli arabalılar) adıyla bilinmekteydiler. Orhun
Kitabeleri'nde ise Dokuz Oğuz adı ile anılıyorlardı.
Uygurlar, Orhun ve Selenga vadilerinin yerli kavimleri idiler. Bunlar Göktürk devleti kurulunca, onların hâkimiyetini tanıdılar. 630 yılında Göktürk devleti Çinliler tarafından yıkıldığında serbest kalmışlar ve bir siyasî birlik oluşturmuşlardır. Çin ise Göktürklere karşı bu Uygur birliğini destekliyordu. Bu çağda başlarında Alp İlteber ûnvanını taşıyan, Pusa isimli biri bulunuyordu.
Uygurlar, 681 yılından sonra, İl Teriş Kağan'ın ortaya çıkmasıyla, yine Göktürklere bağlanmak zorunda kaldılar. Bu süre içinde kendilerini toplamış olan Uygurlar, Göktürk devletinin zayıflaması ile yeni bir fırsat daha bulmuş oldular. Göktürklerin hâkimiyetinde bulunan Basmıl ve Karluk gibi Türk toplulukları ile birleşen Uygurlar, 742-43 yıllarında Göktürk Kağanı Ozamış'ı mağlûp ederek öldürdüler.
Uygur Devletinin Kuruluşu
Göktürk devleti ortadan kalkınca, 743 yılında Basmılların idaresinde yeni bir devlet kuruldu. Uygurlar bu Basmıl Kağanlığı' nın Sol Yabgusu, yani doğu Yabgusu; Karluklar ise, Sağ Yabgusu, yani batı Yabgusu oldular. Bu yeni devlet, tam bir federal devlet biçimindeydi.
744 yılında Uygur Yabgusu, Basmıl Kağan'ını mağlûp ederek kendini kağan ilân etti. Kağanlık ûnvanı olarak da Kutluk Bilge Kül Kağan ûnvanını aldı. Böylece Uygur Kağanlığı kurulmuş oldu.
Bu kağanlık ûnvanından da anlaşılacağı üzere, Göktürk devletinin gelenek ve töreleri yeni Uygur Kağanlığı'nda da devam ediyordu. Ancak Uygurlar arasında Buda ve Mani dini gibi yabancı inanışlar yayıldıkça, Kağan unvanlarında da birtakım değişiklikler olmaya başlayacaktır. Uygur devletini kuranlar Orhun bölgesini yurt tuttukları için, bunlara Orhun Uygurları denilmektedir.
Kutluk Bilge Kül Kağan ölünce yerine oğlu Bayan Çur, kağan oldu. Uygurların en büyük kağanı olan Bayan Çur Kağan, unvan olarak da "Tengride bolmış, il itmiş Bilge Kağan" ûnvanını aldı. Bu ûnvanın anlamı ise, Gökte doğmuş, devlet yönetmiş, Bilge Kağan demekti.
Bayan Çur Kağan devri (747-759), Uygurların dört yönde genişledikleri bir devirdir. batıda Kara Türgeş devleti, Uygur hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. Kırgız, Çik, Sekiz Oğuz ve Dokuz Tatar gibi Türk boyları itaat altına alınarak, devlet otoritesi güçlendirildi. Öte yandan yine bu devirde, güneydeki Beş-balıg, Kuça ve Karaşar gibi zengin tarım ve ticaret şehirleri de Uygur etkisi altına alınmıştır. Turfan bölgesi ile Uygurlar arasındaki ilişkiler de, yine bu devirden itibaren başlamış oluyordu.
Bayan Çur Kağan'ın önemli işlerinden birisi de, onun zamanında, Uygurlar arasında şehirleşme eğilimlerinin başlamasıdır. O, Ordu-balıg adında başkentleri olan bir şehir kurdurmuştur (757).
Diğer yandan aynı kağan, gittikçe güçlenmekte olan Tibet tehlikesini sezerek onlara karşı cephe aldı. İmparatorun isteği üzerine, Çin'de büyük bir tehlike yaratan An-luşan adlı Türk asıllı bir generalin isyanının bastırılmasına yardım etmiştir. Bu yardım sonunda yapılan anlaşma ile, Uygur tüccarlarına Çin kapıları da açılmış oldu.
Bayan Çur Kağan'ın Şine-usu gölü yakınında bulunmuş, Göktürk yazısı ile yazılmış olan, Türkçe bir kitabesi vardır. Bu kitabede kağan olarak yaptığı işler anlatılmaktadır.
Bayan Çur kağan'ın ölümünden sonra yerine oğlu Bögü Kağan oldu (759) . Bögü Kağan'ın faaliyetleri siyasî ve manevi olmak üzere başlıca iki alanda olmuştur. Siyasî faaliyetleri daha çok Çin üzerine olmuştur. Çin'de baş gösteren isyanların bastırılması sebebiyle sık sık Çin'e girilmiştir. Ancak Uygurların Çin'e girişlerinde Çin'in çeşitli bölgelerine yağma akınları da yapılıyordu. Çin'deki isyanların en önemlisi yabancı kavimlerin Tibetliler etrafında birleşmeleri sonucunda ortaya çıkan isyan olmuştur. Bu Tibet isyanı ancak Uygurlar yardımı ile önlenebilmiştir.
Bögü Kağan'ın manevî alandaki en büyük faaliyeti, Maniheizm dinini kabul etmesi olmuştur. Bögü Kağan, aynı zamanda bu dinin öncülüğünü de üstlenmişti. Bir tüccar ve şehirli dini olan Mani dininin kabulünün, Uygurların savaşçı ruhlarını gevşetmekle beraber, ilim, sanat ve edebiyatta ilerlemelerine katkısı olmuştur.
Eskiden beri Orta Asya Türk kavimleri arasında, çok geniş ve köklü bir kültüre sahip olan Çin'in zabtedilemeyeceği, bu mümkün olsa bile uzun süre elde tutulamayacağına dair yaygın bir inanış vardı. Bögü Kağan Çin'in zayıf bir anında Çin'i ele geçirmek istemişti. Ancak veziri Baga Tarkan, adı geçen inanış sebebiyle Kağan'ın bu girişimine karşı çıktı. Ancak sözünü dinletemeyince Bögü Kağan'ı öldürüp Alp Kutluk Bilge Kağan ûnvanıyla tahta geçti (779). Bundan sonraki kağanlar onun soyundan gelmiştir. Bu tarihten sonra Uygur devletini oluşturan kabileler arasında huzursuzluklar da başlamıştır.
Kültür ve ticaret bakımından gelişen Uygurların savaşçılık tarafları zayıflamıştı. 840 yılında, Uygurların kuzeybatı kısımlarında yaşayan Kırgızlar, 100 bin kişilik atlı kuvvetleri ile, Uygur başkentine baskın düzenleyerek kağanlarını öldürüp, halkı kılıçtan geçirdiler. Bu şekilde Bayan Çur ve Kutlug Bilge Kağan zamanında uğradıkları saldırıların intikamını korkunç bir şekilde almış oldular. Bu baskından kurtulan Uygurlar, canlarını kurtarmak için çeşitli yönlere dağılmak zorunda kaldılar.
TURFAN UYGURLARI
Kırgız baskınından kaçan Uygur boylarının önemli bir kısmı Doğu Türkistan'a göçmüşlerdir. Burada Turfan ve Karaşar şehirlerinin civarında yerleşen Uygurlar, Türk medeniyet tarihî açısından büyük değer taşırlar. Daha Orhun Uygurları zamanında, tarım ve ticaret merkezleri olan Türkistan'ın bu büyük şehirleri, Uygurların etkisi altına girmişlerdi. Bu nedenle Uygur devletinin yıkılmasından sonra, Turfan dolaylarına kaçan Uygurlar için, bu bölge güvenilir bir yer olmuştur.848 yılından sonra, kendilerini toparlayıp, varlıklarını komşularına kabul ettiren Uygurlar, 856 yılında ise kağanlıklarını ilân etmişlerdir. Bu dönemde başlarında Mengli Kağan bulunuyordu. Mengli Kağan, Uluğ Tengride Kut Bulmış Alp Külük Bilge Kağan, (bugünkü Türkçe ile; Ulu Tanrı da güç ve saadet bulmuş, kahraman, çalışkan Bilge Kağan) ûnvanını taşıyordu.
Kağanlık merkezî olarak Turfan şehrini seçtikleri için, kendilerine Turfan Uygurları denilmiştir. Ayrıca yazlık başkentleri olarak Beş-balıg şehrini kullandıkları için, kaynaklarda Beş-balıg Uygurları adı da kullanılıyordu.
Çin yönetimi, bu Uygur devletini Tibet tehlikesine karşı desteklemiştir. Uygurlar da Doğu Türkistan'da etkinliklerini artırmış olan Tibetlileri bu bölgeden çıkarmışlardır. Böylece batıdaki sınırlarını Urumçi şehrine kadar uzatmışlardır.
Turfan Uygurları Mani dinine inanıyorlardı . Bu dini, siyasî amaçları için de kullanan Uygurlar, dinlerini himaye bahanesiyle Çin üzerinde baskı kurmuşlardır.
Kültür ve medeniyet bakımından büyük gelişmeler gösterecek olan Uygurlar, 1335 yılına kadar devletlerini yaşatacaklardır. Gerek X. yüzyılda Çin'in kuzeyinde Hıtay devletinin kuruluşunda, gerekse Cengiz Han devletinin gelişmesinde, bu Uygurların, öncülük, bilgi ve tecrübelerinin çok büyük payı olmuştur. Uygurlara devlet teşkilâtında çok önemli görevler veren Moğollar, yazı olarak da Uygur yazısını kullanıyorlardı. Moğollar'ın XVI. yüzyıla gelindiğinde büyük oranda Türkleşmesinde Uygurlar, önemli rol oynamışlardır.
Uygurlar, Orhun ve Selenga vadilerinin yerli kavimleri idiler. Bunlar Göktürk devleti kurulunca, onların hâkimiyetini tanıdılar. 630 yılında Göktürk devleti Çinliler tarafından yıkıldığında serbest kalmışlar ve bir siyasî birlik oluşturmuşlardır. Çin ise Göktürklere karşı bu Uygur birliğini destekliyordu. Bu çağda başlarında Alp İlteber ûnvanını taşıyan, Pusa isimli biri bulunuyordu.
Uygurlar, 681 yılından sonra, İl Teriş Kağan'ın ortaya çıkmasıyla, yine Göktürklere bağlanmak zorunda kaldılar. Bu süre içinde kendilerini toplamış olan Uygurlar, Göktürk devletinin zayıflaması ile yeni bir fırsat daha bulmuş oldular. Göktürklerin hâkimiyetinde bulunan Basmıl ve Karluk gibi Türk toplulukları ile birleşen Uygurlar, 742-43 yıllarında Göktürk Kağanı Ozamış'ı mağlûp ederek öldürdüler.
Uygur Devletinin Kuruluşu
Göktürk devleti ortadan kalkınca, 743 yılında Basmılların idaresinde yeni bir devlet kuruldu. Uygurlar bu Basmıl Kağanlığı' nın Sol Yabgusu, yani doğu Yabgusu; Karluklar ise, Sağ Yabgusu, yani batı Yabgusu oldular. Bu yeni devlet, tam bir federal devlet biçimindeydi.
744 yılında Uygur Yabgusu, Basmıl Kağan'ını mağlûp ederek kendini kağan ilân etti. Kağanlık ûnvanı olarak da Kutluk Bilge Kül Kağan ûnvanını aldı. Böylece Uygur Kağanlığı kurulmuş oldu.
Bu kağanlık ûnvanından da anlaşılacağı üzere, Göktürk devletinin gelenek ve töreleri yeni Uygur Kağanlığı'nda da devam ediyordu. Ancak Uygurlar arasında Buda ve Mani dini gibi yabancı inanışlar yayıldıkça, Kağan unvanlarında da birtakım değişiklikler olmaya başlayacaktır. Uygur devletini kuranlar Orhun bölgesini yurt tuttukları için, bunlara Orhun Uygurları denilmektedir.
Kutluk Bilge Kül Kağan ölünce yerine oğlu Bayan Çur, kağan oldu. Uygurların en büyük kağanı olan Bayan Çur Kağan, unvan olarak da "Tengride bolmış, il itmiş Bilge Kağan" ûnvanını aldı. Bu ûnvanın anlamı ise, Gökte doğmuş, devlet yönetmiş, Bilge Kağan demekti.
Bayan Çur Kağan devri (747-759), Uygurların dört yönde genişledikleri bir devirdir. batıda Kara Türgeş devleti, Uygur hâkimiyetini tanımak zorunda kaldı. Kırgız, Çik, Sekiz Oğuz ve Dokuz Tatar gibi Türk boyları itaat altına alınarak, devlet otoritesi güçlendirildi. Öte yandan yine bu devirde, güneydeki Beş-balıg, Kuça ve Karaşar gibi zengin tarım ve ticaret şehirleri de Uygur etkisi altına alınmıştır. Turfan bölgesi ile Uygurlar arasındaki ilişkiler de, yine bu devirden itibaren başlamış oluyordu.
Bayan Çur Kağan'ın önemli işlerinden birisi de, onun zamanında, Uygurlar arasında şehirleşme eğilimlerinin başlamasıdır. O, Ordu-balıg adında başkentleri olan bir şehir kurdurmuştur (757).
Diğer yandan aynı kağan, gittikçe güçlenmekte olan Tibet tehlikesini sezerek onlara karşı cephe aldı. İmparatorun isteği üzerine, Çin'de büyük bir tehlike yaratan An-luşan adlı Türk asıllı bir generalin isyanının bastırılmasına yardım etmiştir. Bu yardım sonunda yapılan anlaşma ile, Uygur tüccarlarına Çin kapıları da açılmış oldu.
Bayan Çur Kağan'ın Şine-usu gölü yakınında bulunmuş, Göktürk yazısı ile yazılmış olan, Türkçe bir kitabesi vardır. Bu kitabede kağan olarak yaptığı işler anlatılmaktadır.
Bayan Çur kağan'ın ölümünden sonra yerine oğlu Bögü Kağan oldu (759) . Bögü Kağan'ın faaliyetleri siyasî ve manevi olmak üzere başlıca iki alanda olmuştur. Siyasî faaliyetleri daha çok Çin üzerine olmuştur. Çin'de baş gösteren isyanların bastırılması sebebiyle sık sık Çin'e girilmiştir. Ancak Uygurların Çin'e girişlerinde Çin'in çeşitli bölgelerine yağma akınları da yapılıyordu. Çin'deki isyanların en önemlisi yabancı kavimlerin Tibetliler etrafında birleşmeleri sonucunda ortaya çıkan isyan olmuştur. Bu Tibet isyanı ancak Uygurlar yardımı ile önlenebilmiştir.
Bögü Kağan'ın manevî alandaki en büyük faaliyeti, Maniheizm dinini kabul etmesi olmuştur. Bögü Kağan, aynı zamanda bu dinin öncülüğünü de üstlenmişti. Bir tüccar ve şehirli dini olan Mani dininin kabulünün, Uygurların savaşçı ruhlarını gevşetmekle beraber, ilim, sanat ve edebiyatta ilerlemelerine katkısı olmuştur.
Eskiden beri Orta Asya Türk kavimleri arasında, çok geniş ve köklü bir kültüre sahip olan Çin'in zabtedilemeyeceği, bu mümkün olsa bile uzun süre elde tutulamayacağına dair yaygın bir inanış vardı. Bögü Kağan Çin'in zayıf bir anında Çin'i ele geçirmek istemişti. Ancak veziri Baga Tarkan, adı geçen inanış sebebiyle Kağan'ın bu girişimine karşı çıktı. Ancak sözünü dinletemeyince Bögü Kağan'ı öldürüp Alp Kutluk Bilge Kağan ûnvanıyla tahta geçti (779). Bundan sonraki kağanlar onun soyundan gelmiştir. Bu tarihten sonra Uygur devletini oluşturan kabileler arasında huzursuzluklar da başlamıştır.
Kültür ve ticaret bakımından gelişen Uygurların savaşçılık tarafları zayıflamıştı. 840 yılında, Uygurların kuzeybatı kısımlarında yaşayan Kırgızlar, 100 bin kişilik atlı kuvvetleri ile, Uygur başkentine baskın düzenleyerek kağanlarını öldürüp, halkı kılıçtan geçirdiler. Bu şekilde Bayan Çur ve Kutlug Bilge Kağan zamanında uğradıkları saldırıların intikamını korkunç bir şekilde almış oldular. Bu baskından kurtulan Uygurlar, canlarını kurtarmak için çeşitli yönlere dağılmak zorunda kaldılar.
TURFAN UYGURLARI
Kırgız baskınından kaçan Uygur boylarının önemli bir kısmı Doğu Türkistan'a göçmüşlerdir. Burada Turfan ve Karaşar şehirlerinin civarında yerleşen Uygurlar, Türk medeniyet tarihî açısından büyük değer taşırlar. Daha Orhun Uygurları zamanında, tarım ve ticaret merkezleri olan Türkistan'ın bu büyük şehirleri, Uygurların etkisi altına girmişlerdi. Bu nedenle Uygur devletinin yıkılmasından sonra, Turfan dolaylarına kaçan Uygurlar için, bu bölge güvenilir bir yer olmuştur.848 yılından sonra, kendilerini toparlayıp, varlıklarını komşularına kabul ettiren Uygurlar, 856 yılında ise kağanlıklarını ilân etmişlerdir. Bu dönemde başlarında Mengli Kağan bulunuyordu. Mengli Kağan, Uluğ Tengride Kut Bulmış Alp Külük Bilge Kağan, (bugünkü Türkçe ile; Ulu Tanrı da güç ve saadet bulmuş, kahraman, çalışkan Bilge Kağan) ûnvanını taşıyordu.
Kağanlık merkezî olarak Turfan şehrini seçtikleri için, kendilerine Turfan Uygurları denilmiştir. Ayrıca yazlık başkentleri olarak Beş-balıg şehrini kullandıkları için, kaynaklarda Beş-balıg Uygurları adı da kullanılıyordu.
Çin yönetimi, bu Uygur devletini Tibet tehlikesine karşı desteklemiştir. Uygurlar da Doğu Türkistan'da etkinliklerini artırmış olan Tibetlileri bu bölgeden çıkarmışlardır. Böylece batıdaki sınırlarını Urumçi şehrine kadar uzatmışlardır.
Turfan Uygurları Mani dinine inanıyorlardı . Bu dini, siyasî amaçları için de kullanan Uygurlar, dinlerini himaye bahanesiyle Çin üzerinde baskı kurmuşlardır.
Kültür ve medeniyet bakımından büyük gelişmeler gösterecek olan Uygurlar, 1335 yılına kadar devletlerini yaşatacaklardır. Gerek X. yüzyılda Çin'in kuzeyinde Hıtay devletinin kuruluşunda, gerekse Cengiz Han devletinin gelişmesinde, bu Uygurların, öncülük, bilgi ve tecrübelerinin çok büyük payı olmuştur. Uygurlara devlet teşkilâtında çok önemli görevler veren Moğollar, yazı olarak da Uygur yazısını kullanıyorlardı. Moğollar'ın XVI. yüzyıla gelindiğinde büyük oranda Türkleşmesinde Uygurlar, önemli rol oynamışlardır.
SARI UYGURLAR
840 yılındaki Kırgız baskınından sonra, dört bir yana dağılan Uygurların bir kısmı, güney kesimlere, yani Çin ile Doğu Türkistan arasındaki Kansu bölgesine indiler. Önemli bir ticaret merkezî olan bu bölge, meşhur İpek yolu üzerinde idi. Bu bölgede yerleşen Uygurlar, büyük bir şehir olan Kan-Cov'da yeni bir devlet kurmuşlardır. Sonradan, Sarı Uygurlar adı ile anılacak olan bu Uygurlar, bu bölgenin yerli halkı ile karışmadan kalmışlardır. Türk dili ve kültürünü uzun yıllar yaşatan bu Uygur Türklerinin torunlarına bugün bile rastlamak mümkündür.
Din olarak Budizm'i kabul etmiş olan Sarı Uygurlar, ticaret ve medeniyet bakımından çok gelişmişlerdir. Budislerin en kıymetli eserlerinin bulunduğu Bin Buda Mağaraları, Sarı Uygurların yaşadığı bölgede idi. Daha sonraki yıllarda İslâmiyet'i seçen ve Karahanlılar Çağında Türk-İslâm medeniyetine önemli katkılar sağlayan Uygur Türkleri, bugün de varlıklarını aynı adla, devam ettirmektedirler. Ancak bugün sayıları 20 milyonu aşan bu Türk toplulukları, Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan Özerk Uygur Bölgesi'nde, ağır insan hakları ihlâlleri altında yaşamaktadırlar.
840 yılındaki Kırgız baskınından sonra, dört bir yana dağılan Uygurların bir kısmı, güney kesimlere, yani Çin ile Doğu Türkistan arasındaki Kansu bölgesine indiler. Önemli bir ticaret merkezî olan bu bölge, meşhur İpek yolu üzerinde idi. Bu bölgede yerleşen Uygurlar, büyük bir şehir olan Kan-Cov'da yeni bir devlet kurmuşlardır. Sonradan, Sarı Uygurlar adı ile anılacak olan bu Uygurlar, bu bölgenin yerli halkı ile karışmadan kalmışlardır. Türk dili ve kültürünü uzun yıllar yaşatan bu Uygur Türklerinin torunlarına bugün bile rastlamak mümkündür.
Din olarak Budizm'i kabul etmiş olan Sarı Uygurlar, ticaret ve medeniyet bakımından çok gelişmişlerdir. Budislerin en kıymetli eserlerinin bulunduğu Bin Buda Mağaraları, Sarı Uygurların yaşadığı bölgede idi. Daha sonraki yıllarda İslâmiyet'i seçen ve Karahanlılar Çağında Türk-İslâm medeniyetine önemli katkılar sağlayan Uygur Türkleri, bugün de varlıklarını aynı adla, devam ettirmektedirler. Ancak bugün sayıları 20 milyonu aşan bu Türk toplulukları, Çin Halk Cumhuriyeti, Sincan Özerk Uygur Bölgesi'nde, ağır insan hakları ihlâlleri altında yaşamaktadırlar.
Yorum Gönder